top of page

Ben De Bir Kaktüsüm!


Tüm kaktüslere merhaba,

Ben Merve. 31 yaşındayım. 8 yıldır bir kamu kurumunda görev yapmaktayım. 10 yaşında geçirmiş olduğum bir hastalık nedeniyle tekerlekli sandalye kullanan bir ortopedik engelliyim. Sosyal hayatımda ve insanlarla olan iletişimimde ne kadar dışa dönüksem meslek hayatımda bir o kadar içe dönüğüm. Yine de yapmam gerektiğini düşündüğüm her konuda fazlasıyla başarılı olduğuma inanıyorum.

Meslek hayatım öncesindeki eğitim hayatımda da aynı içe dönüklüğü taşıdım. Okul hayatımda hep çalışkan ya da inek diye tabir edilen, notları tüm sınıfta ve hatta alt sınıflarda elden ele dolaşan, sınav sonuçları açıklandığında hocalardan teşekkür ve takdir alan ve hatta son ana kadar haberi bile olmadan bölüm üçüncülüğüyle üniversiteyi bitiren bir öğrenci oldum.

Üniversiteyi bitirip bir kamu kurumunda işe başladığımda da aynı içe dönüklük devam etti. Çalışmayı ne kadar çok sevdiğim, boş kalınca nasıl çılgına bağladığım (🤸🏻‍♀️) beni tanıyanlarca bilinse de toplantılarda ya da mesleki konularda normalde sahip olduğum fikirlerle ve düşüncelerle ön planda ol(a)madım. Bir yandan kadın olarak halihazırda çalışma hayatında yerleşmiş ön yargıları kırmaya çalışırken diğer yandan engelli kimliğimin kendimi gerçekleştirmeme ve toplum için faydalı olmama 'engel olmadığını' kanıtlamaya çalıştım. Meslek hayatımdaki içe dönüklüğün engelli oluşumla ilişkilendirilmeye çalışılması ise ekstra üzücüydü. Hem iş hayatında başarılı olmanın tek yoluymuş gibi gösterilen ön planda olma/kalma düşüncesiyle; hem de dile getirilmese bile tavır ve davranışlarda izini takip edebildiğim, engelli kimliğimin kafalarda oluşturduğu sınırlarla mücadele etmem gerekti. İşimi elimden gelen en iyi şekilde yapmamın bana karşı olan beklentileri karşılamaya yetmediğini gözlemledim. Beni tanıyan, fikirlerimi ve vizyonumu bilen ve 'iyiliğimi düşünen' insanlarca zaman zaman 'fazla iddiasız' olmakla eleştirildim. Kendimi geliştirmemi ve mesleğimi 'daha ön saflarda' temsil etmemi düşünen arkadaşlarım tarafından "kişisel gelişim kitapları" hediye edildi. Kapasitemin tamamını kullanmayarak kendi kul hakkıma girdiğimi bile söyleyenler oldu.

Peki neydi iddia? Neden illa ki ön planda olmak gerekiyordu? İşimi en iyi şekilde yapıp bundan keyif almak dışında kime neyi kanıtlamak zorundaydım? Toplantılarda ön plana çıkıp dile getirmesem bile, yaptığım işe yansıttığım kalite bana referans ol(a)mayacaksa başka ne işe yarayacaktı? İçimden gelmediği halde başkalarının beklentilerini karşılamak adına kendimden ne kadar taviz vermem gerekecekti? Peki bunun bir sınırı var mıydı?

Zaman zaman bu gibi sorulara cevaplar aradım ve cevaplanması gereken önemli tek bir soru olduğunu fark ettim: Sen kendinden, şu anda olduğun kişiden memnun musun? Bu soruya verdiğim cevap hiç değişmedi: "Evet, ben buyum, kendimden ve yaptıklarımdan memnunum!" Kimsenin beklentisini karşılamak zorunda değilim. Sunulan imkanlar dahilinde elimden gelenin en iyisini yapıyorum ve hem kendime hem sorumluluklarıma karşı vicdanım rahat. Ben değişmek istemiyorum. Kimlerin koyduğu ve neyi ölçtüğü belli olmayan başarı kriterlerini baz almak zorunda değilim.

Değişim şartsa, bize bakan gözleri yeni bakış açıları yakalamaya davet ediyorum: Işığın aydınlattığının yanında gölgede var olmayı başaranı da, yüzeyde salınanın dışında derinlerde takılmayı seveni de görmeyi denemelerini istiyorum. Herkesin fazlasıyla birbirine benzemek konusunda yarış halinde olduğu şu zamanda farklı ve daha ilgi çekici şeyler görmek için bakış açısının değiştirilmesi küçük bir bedel olsa gerek, değil mi?


Kommentare


bottom of page